21 Mayıs 2012 Pazartesi

YEĞ

Sırf birinin fikirlerini önemsememek, biri yanında yokken onu düşünmemek için
Belki fazla konuşmamak, fazla uğraşmamak için
Fazla oyalanmamak, zaman kaybetmemek için
Anlayış göstermek zorunda kalmamak ve kendini anlatmak zorunda olmamak için
Hayatına giren misafirlere bir kadeh şaraptan fazlasını vaad etmemek için
Hayatında beklentiler olsun istemediği için
Salt kendi için kendisi olmak için
Yalnız kalmayı yeğledi o gün

19 Mayıs 2012 Cumartesi

UÇAMIYORUZ

Gerçeklik olsa, öyle bir gerçeklik ki, iç seslerimizi bile duysak ve duyursak, pislikler ve çöp yığınları içinde bir hayat, korkusuz ve tek yüzlü ama çamura bulanmış bir hayat. Herkesin iç ve dış sesleri birbirine karışsa, kaotik bir hayat olsa ve dürüst ilişkiler. Kompleksler ve çirkinlikler fora! Kimse kimseye güvenmez o zaman diye düşünürüz, utanma kalmaz, ayıp olmaz ama o zaman da kötünün bir iyisi olur ve insan herşeye alışır. Şimdi de uçamıyoruz ve herkes alışmış kimse bunu hayalden öte düşünmüyor bile. Çoktan kötünün iyisine alışmış ve bu düzene ayak uydurmuş yürüyoruz, bir de kulp takmışız, adını yer çekimi koymuşuz. Uçmama engel kim? Yerçekimini yaratan mı, düşünen mi, bulan mı? Öyle bir gerçeklik olsa ki uçan canlılar  ve nesneler birbirine çarpışsa. Dağınıklık içinde de bir düzen kurulur, insan her koşulda yaşamını düzenler, uçarken de kendine bir yol çizer, kendi rotamızı belirlediğimiz özgür ve ütopik bir gök olur, insanların ve fikirlerin çarpışıp çekildiği güzel bir gök.

AÇLIK

O kadar uzun süre aç kalma, yemek yemeyi unutursun. Nitekim ruhun da öyledir. O kadar fazla kapattın ki ruhunu kendi derinlerine. Şimdi önüne gelene açıyorsun. Dikkat et yüzme derin suda öğrenilmez. Sen öyle hasretsin ki suya, boğulacağın sulara atıyorsun kendini. Hem de yanında can simidini istemiyorsun. Dikkat et bu macera değil. Bu, oyunu kurallarını bilmeden oynamak.
Daha çok daha çok sevilmek için, o kadar uzun süre rol yapma, kendini unutursun.

17 Mayıs 2012 Perşembe

SAPDÜZE


Herşeyi sıradanlaştıran insanlara karşı bir nefret duyuyorum. Evet ''nefret'' bu duygunun tam karşılığı değil ama ben bu kelimeyi kullanıyorsam sebebi, kimsenin bu duyguya bir isim vermemiş olmasıdır. Sorun değil, ben veririm. Bir düşünelim... Birşeyleri sıradanlaştırmak, onları tekdüze ve sıkıcı yapar ve bunu yapan insanların sonucunu bile bile bunu yapması sapkıncadır. Sapkın/Tekdüze. Sapdüze! 'sapdüze' bu insanlar olsun. 'sapdüzeleşmek' bu eylemi yerine getirmek olsun. 'sapdüzeleştirmek' de bunu kendi dışındaki şey/kimselerin üzerinde uygulamak olsun. Ne diyordum herşeyi sıradanlaştıran insanların sapdüze olduğunu düşünüyorum.
Birine sürekli ''seni seviyorum'' demek tam sapdüzelere göre bir iş mesela. Çünkü onlar yaratıcı değillerdir ya da yeni bişey bulmaya üşenirler, bunun yerine biri tarafından bulunmuş olanı kullanırlar. Sapdüzenin en yaratıcı olduğu an, muhtemelen lisede yıllık ödevi kapağını yaptığı andır. Peki 'aşk' nedir? Herkes karşısındakine aynı duyguyu mu besler ki aynı sözcüklerle ifade eder?
Bir de tabular var. Birinin elini tutarsın, sapdüzeleşir. Birini öpersin sapdüzeleşir. Ve biriyle sevişirsin, sapdüzeleşir. Neden? Çünkü artık daha önce yaşadığı hissi unutmuştur. Düşünmeye ve hatırlamaya da üşenir sapdüze. Kolayı vardır. Kısa ve net. İlk hedef akdeniz! İleri! Birşeyi gözden kaçırırlar. İnsanoğlu hiç doymaz. O yüzden o unutulan bi kenara atılan, aslında her an değerlidir. Sofraya havyar konulunca çilek reçeli de çilek reçelliğini korumalıdır, çünkü çilek reçeli ve havyar çok farklıdır. Ama sen havyar gelince çilek reçelini unutursan daha sonra da havyarı unutturacak birşeyin arayışına girersin.
Bu sapdüze seni ulaşılmaz görürken ağzının içine düşer. Dinlediğin müziği ilahi. Sözlerini kutsal sözler yapar. Seni ışın kılıcıyla kutsar. Ve hatta ''Höt!'' desen ''Nasıl da masaya yumruğunu vuruyor ve kararlı!'',  ''Zöt!'' desen ''Di mi ya!'' der. Sonra sana ulaşınca. Sen yine höt dersin zöt dersin ama o evrimini tamamlamıştır, uykusu gelmiştir.
Bu sadece aşkta değil, ailede, işte, hayatın her alanında böyledir. Annesi sapdüzeye sabahın köründe kalkıp kahvaltı hazırlar. Sapdüze teşekkür etmez. Eline sağlık demez. Alışmış, sapdüzeleşmiş, sapdüzeleştirmiştir. Sapdüze sadece okulun ilk günü ve son günü heyecanlanır. Her gün heyecan duyan insanlara da anlam veremez. Çünkü onun heyecan duyduğu birşeyler öğrenmek değildir.
Bir de bu sapdüzelerin en yaygın özelliği genellemektir. Onlara göre erkektir aldatır veya erkektir ince ruhtan anlamaz, 'kadın ruhu'ndan (bu nasıl bi ruh sınıflandırmasıysa) anlamaz, erkektir bıdı bıdı erkektir vıdı vıdı. Kadındır susar oturur veya kadındır çok konuşur, saçı uzundur aklı kısadır, kafa muhabbet edemez,  erkek muhabbetine giremez, yalan söyler vs vs vs vs vs vs.... uzaaaaaaar gider. Bu sapdüze, insanın ne kadar üstün bi varlık olduğunu çözememiştir. Herkesin farklı yetişme koşulları ve yaradılışa sahip olduğunu, farklı karakterlerin bir araya gelince farklı farklı ilişkiler çıkacağını düşünmezler, çünkü yeni bişeyler ortaya koymaya üşenirler. Herşey hazırda vardır. Sapdüzeler evlenirken de herkesin yaptığını yaparlar. Evlenince de herkesin geçtiği süreçten geçerler. Ve bunu kabullenmişlerdir. Herkeste böyle olur çünkü. Peki neden? diye sormazlar. Öyledir işte. ''Biralar soğuk mu'' dedim. Dedi ki ''Normal''.
Bu böyle uzaaar gider.. Yapmayın etmeyin. Yapıp edecekseniz de sonra ''Vay neden böyle oldu!'' demeyin. Hayattan zevk alın. ''Sahip olduklarınızın kıymetini bilin'' diyenleri dinlemeyin. Çünkü siz hiçbirşeyin sahibi değilsiniz. Elinizde sandığınız hiçbirşey, elinizde değildir. Sadece hayatınızda bir yer sahibidir. Bunu korumak size düşer. İnsanları, sözcükleri, beğenileri, hisleri, nesneleri standartlaştırmayın, sıradanlaştırmayın, sapdüzeleştirmeyin, kategorize etmeyin.

UZUN ÖNERİSİ:
EŞLİK MÜZİĞİ:Ella Firzgerald-Let's Do It
BİTİŞ MÜZİĞİ:Ortaçgil-Beni Kategorize Etme
BU KONUDAN SONRA İYİ GİDER KİTABI:Gündüz Vassaf-Cehenneme Övgü
BEN FARKLI ŞEYLERİ SEVİYORUM FİLMİ:Fur

ÇATIŞMA İLE BİR UZLAŞMA ANLAŞMASI

Yorulmak nedir bilmeyen beynim çatışmalarla doluydu. Kendimi alamadığım bir dengesizlik ihtiva ederken ruhum, kendimden tiksiniyordum. Çünkü benim hayatta kalma amacım tutarlılıktı. Tutarlılığı önemsiyordum. Ama bazen tutarsızca davranmak, kendini kanatmaya benzer bir tür haz veriyordu. Ama aynı anda mazoşist bir insan olmaya çok uzaktım. Ruhumda bir çocuğun masumiyeti geniş bir yer kaplarken, ölümüne bunun aksi şeyler yapabiliyordum, ya da beynim yapıyordu. Yapmam gereken zamanda, yapmam gereken birşeyi yapmak veya olmam gereken yerde olmak, inanılmaz bir huzur verirken bana, bazen zıttını yapmaya karşı öyle bir arzu duyuyordum ki karşı koyabilmeyi bi yana bırak karşı koymayı istemiyordum bile. Planlı davranmanın kazandırdığı zaman beni delice mutlu ederken, aylak aylak yürüdüğüm veya oturup sadece bir müzik eşliğinde duvarı seyrettiğim oluyordu. Kendimi sınırlayabilecek kadar iradeliydim ama bazen yapmamam gereken birşeyi de kendi irademle seçebiliyor olmak, beni kanatlandırıyordu. Ne tür bir oyunun içindeydim? Kendimi nasıl yönetiyordum? Nasıl bir senaryo yazıyordum? Neden yapıyordum? Hiçbir fikrim yok. Yalan! Aslında birbiriyle çarpışan birden çok fikrim var. Susturulduğumda sadece anlatmak istiyordum. Konuş dendiğindeyse kıyamete kadar susmak. Bunu sadece ben belirleyebilirdim. Sadece istediğim için yanlış yerde konuşabilirdim. Ya da konuşmam gerektiğinde susabilirdim. Mesela şimdi bu konuşma bahsini kapatmak istiyorum.
Bazen taptaze hissediyordum yeni doğmuş bir çocuk gibi, hayatın tadını çıkarmaya hazır, Spektor'ın iki kuşundan biri gibi ve bazense ölmek üzere.. Waits'in dondurma adamı gibiydim hem neşeli ve çocuk hem de yorgun ve yaşlı. Ve bunu tamamen ben yapıyordum kendime. Bundan hem zevk alıyor hem pişmanlık duyuyordum. İnanın mantıksızlığa, olanın bitenin farkında olmamaya çok uzağım hatta mantığın ta kendisiyim ama mantıksızlık çamuruna tamamen iradem dahilinde bulaşmak, sırf nasıl hissettiğini anlamak için kısacık ömrünü bile bile bir kelebeğe dönüşmek, evet bunu tamamen bile isteye yapmak... Tüm bunlardan kendimi alamıyordum. Ruhu bir çatışmadan ibaret olup, kendi hep uzlaşmanın peşinde koşan biriyim. Kendine belli bir rota çizip, zaman zaman rota dışında gezinen, ama rotasını değiştirmeyen bir uçak...

UZUN ÖNERİSİ:
EŞLİK MÜZİĞİ:Tori Amos-Winter
YAZIDA GEÇEN ŞARKILAR:Regina Spektor-Two Birds
                                                 Tom Waits-Ice Cream Man

KÜL

Genç kadın ince ve uzun parmakları arasına bir sigara aldı, ince uzun parmakları uzun bir ömrü simgeledi bir an zihninde. Sigarasını yaktı, içine çekti ve birdaha birdaha... Sigara yandıkça külleri düşüyor ve kısalıyordu, işte ömrü de böyle kısalıyordu. Küller gibi hayatından birşeyler götürerek. Soğuktan parmakları şişiyordu genç kadının, tecrübelerin ömrü doldurduğu gibi, soğuk tüm hücrelerine doluyor ve parmaklarında birikiyordu. Sigaranın sonu geldi, son kez içine çekti ve attı. Ömrü de böyle son bulacaktı, diğer sigaralar, diğer insanlar gibi. Bu düşünceler çok kötümser gelmiş olacak ki yeniden düşündü. Paketine baktı, birkaç sigarası daha vardı. Belki, birkaç hayat daha dedi ve sonra paketi cebine koydu. Henüz hazır değildi. Yine de bir umut vardı, hatta belki başka bir paket daha alırdı. Ama biliyordu ki yeni bir paket, yeni bir sigara, yeni bir hayat, ömrünü uzatmayacaktı. Yine de küllerini biriktirecekti, uçup gitmesine müsade etmeyecekti. Tüm sigaralar bittiğinde, dönüp biriktirdiklerini görebilmek için. İşte o zaman gerçek cevabı bulacaktı. Küllerinden doğması mümkün mü?

UZUN ÖNERİSİ
EŞLİK MÜZİĞİ: Damien Rice-Delicate
EŞLİK NESNESİ:Küllük